Türkiye - kırk yıl sonra ...
Pirinç
tanelerinden taş evlere
Türkiye’ye
seyahat ederken bir şahsi amacım vardı - yıllar sonra arkadaşımla buluşmak... Benim
üç güzelim (eşim Janina ve kızlarım Lucia
ile Veronika) Amerika Birleşik Devletleri'nin doğu kıyısına burslu olarak gittiğinde
Yaşar Kılıç’la tanıştık. Her gün başka yerde bulunduğumuz gezinin en hoşumuza
giden kısmı Virginia Beach adlı ünlü plajda birkaç gün geçirmek idi. Hediyelik
eşya satan olağanüstü bir satıcı, siz beklerken isminizi bir pirinç parçasının
üzerine yazıp (hatta örneğin, bir taraftan sizin ve diğer taraftan eşinizin
ismini) bir kolye içine yerleştirmekteydi. Kapadokya’lı Yaşar Kılıç’ın standının,
birkaç gün geçirdiğimiz Virginia Beach plajındaki ana yürüyüş yolu üzerinde
bulunması bizi birbirimize yakınlaştırdı. Kendisinin ilginç bir hayat hikayesi var.
Büyük planlarla Amerika'ya gelmiş ama karısı oraya alışamadığı için eve geri
dönmüş. Ticaret yaparak hayatını kazanmaya karar vermiş ve büyük miktarda hediyelik eşya üretimine
başlamış. Fakat, işçilerden dolayı hayal kırıklığına uğramış. Yaz sezonunda ve okul
tatilleri sırasında en azından kızı ile oğlu yardıma geliyorlarmış.
Sekiz yıl Yaşar’dan
haber almadım fakat, bu süre zarfında adres ile telefon numarasının yazılı
olduğu kağıdı sakladım. Memleketi olan Ürgüp kasabasını ziyaret etmeye karar
verdim ve rehberim Bora o numarayı aradı. Faks çıktı ama, ardından Yaşar’ın
tanıdıkları kendisine mesaj ileteceklerini söylediler. Kısa zaman sonra telefonda
onun sesini duydum. Amerika'dan dönmüş ve yeni bir işe başlamış. Ürgüp merkezine
bakan teraslı bir restoranda akşam yemeğimiz anılarla dolu, ertesi gün ise, Yaşar'ın
şu an yaptıkları ile kendi planlarını anlatmasıyla geçti. Kızının kendi eczanesi olduğunu, iki ay
sonra bir meslektaşıyla evleneceğini ve bin kadar misafir beklediklerini
anlattı. Oğlu ile birlikte, güzel evler için yurtdışında para kazanmış olan
Türklere ev inşa eden bir inşaat şirketini yönetiyorlar. Bu evlerde ülkenin
şaşırtıcı doğal oluşumlarının özgün yapı malzemesi olan kireçtaşı bloklar
kullanılıyor. Yaşar, pirinç taneleri üzerine yazmayı beceren elleriyle şirket girişine
taş üzerine oyulmuş şekillerden oluşan bir amblem asmış.
Birbirimize
temel şeyleri anlattıktan sonra Yaşar, arkadaşı olan Ürgüp Belediye Başkanı
Fahri Yıldız’la beni tanıştırdı. Kendisi,
ofisinin penceresinden görünen lisenin eski müdürüdür. Ofisine, yapay kırmızı halı
ile kaplanmış merdivenden çıkılıyor. Kentin gelirlerinin % 70 kadarı turizm, gerisi
ise tarım ve ticaretten geliyor. Su sıkıntısı nedeniyle 27 kilometre uzaklıkta
olan su, kaynağından boru ile getirilmektedir. Ancak, hükümetin desteği ile
yeni bir su kaynağı hazırlanıyor bile...
Yaşar beni en
sonunda, olağanüstü bir küçük “ebru” resim galerisi sahibi olan arkadaşıyla
tanıştırdı. Çok şey gördüm ama böyle bir şey görmemiştim
Ressamın önünde
resim kadar büyük, derin olmayan, metal, üst katmanında özel hayvansal yağ olan
su ile dolu kap var.
Kabın yüzeyine
çeşitli renkli boyalar damlatıp yayılıyor ve üzerinde fırça ile çeşitli
şekiller oluşturuluyor. En sonunda, renkli yüzeyin üstüne tüm çizimin aktarılması
için bir bez konuyor. Görülmemiş, duyulmamış ama işlevsel. Osmanlı
İmparatorluğu döneminde resmi evrak olarak kullanılan "antetli kağıtların"
hazırlanışı böyle imiş.
Yaşar’la bir
sonraki görüşmemiz için yine sekiz yıl daha beklememek zorunda ümidiyle vedalaştık.
Yollar ve
geçitler/küçük yollar
Güzergâhı İstanbul,
Çanakkale, Kuşadası, Pamukkale, Kapadokya, Silifke ve Adana olan yedi gün süren
ilham veren yolculuk sırasında yaklaşık üç bin kilometreyi geçtik. Henüz
tamamlanma aşamasında olan yol ağı hazır olsa idi, her yere daha erken
ulaşabilirdik.
Ana yollar dört
şeritli ama, yol ortasındaki refüj eksik
ve çok miktarda kavşak olan şehir ile kasabalar direk şehir girişlerindeler.
Beklenmeyen anlarda toprak yollara geçilmektedir. Gelibolu merkezinde de olduğu
gibi. Benzer şekilde, Bergama yolu üzerinde de yol inşaatı var, ancak, makineler
ve yanında duran birkaç işçi haricinde yolda fazla yoğunluk görünmemektedir. Fakat
bunlar, rehberimiz Bora’nın Bozdoğan’dan Afrodisias’a giderken "kısayoldan"
geçmesi kararı yanında hiç birşey değildir. GPS navigasyonu Toyota Avensis marka
arabamızı kirli alanlar arasına asfalt olmayan yollara getirdi ve sığ bir nehir
geçmek zorunda kaldık. Fakat şoförümüz Atilla arabasıyla bunu becerdi.
Ege denizi
kıyısındaki dağlara tırmanan virajlı yollar, dağ yamaçlarından su fışkıran
kaynaklar ile dinlenme durakları, eskisinden hatırladığım gibi durmaktadır.
Neredeyse boş
olan yollar dikkate değer. Şoför Atilla Erden, Gemini adlı seyahat şirketince GPS
Merkezi’nden kontrol edilen ve güvenlik nedeniyle tüm şoförler için belirlenen 90-100
kilometre sabit hızı korudu. Örneğin, İzmir’den doğuya ve Toros Dağlarını geçerken
Adana'ya Kapadokya istikametinde gerçek otoyol bulunmaktadır. Aslında son
yıllarda karayolu ağı önemli ölçüde geliştirilmiştir. Nereye giderseniz bir yol
inşatı ve işçileri görebilirsiniz. Ama turistik geziler ile araba sürüşünü
yerel kişilere bırakmayı tavsiye ederim… (devamı)
Türkiye
hakkında fazla bilgi http://www.tulacky.net/azia/cestovatelsky-dennik-gustava-murina-13-5-2010/
'dan bulabilirsiniz.
Çeviren: Andrea
Salayová