Saturday, December 11, 2010

Story Feeling in Turkish

BİR DUYGU

Çeviren: Tarık Günersel

Yalnızca bir duygudur -genellikle tek nedene dayanmayan. İdeal dünyada ideal hayat için sınanmamış bir reçetesi vardır herkesin. Bir Eldorado, refah ülkesi, özgürlük kıtası –kısacası, bir cennet. Her birimizin cennet hayali özeldir (kitlesel üretim ile tüketici zevki arasındaki gerilim bu alanda da önemli) ama hepimizin duygusu aynıdır. Yanına birkaç şey al, düş yola; iş gününün çileli alışkanlıkları kolay bırakılır, ideal peşinde belirsizlik taşıyan zahmetli bir macera uğruna. Dünyada istediği yere gidip şansını deneme fırsatı hep olmuş kişilerden farklı olarak, başta kaygılı oluruz. Ama şevkli.

İlk görüşte aşk için en iyi ilaç kapsamlı bir ikinci bakıştır. Nitekim, gerekçemiz ister turistik olsun isterse iş, ilk bakışla yetinmeyiz: Gözümüzü odaklar, patenti tekrar tekrar alınmış bir dünyayı bir de biz keşfederiz. Adresi cennette olanların da insanî sorunları vardır. Şikâyetleri vardır onların da. En ilginci, onlar da başka yerde bir cennet hayal etmektedir. Bu bakımdan, Londra’da bir caz kulübünde siyah bira içerken, ya da her zaman her yerde olan McDonald’s önünde -Paris’te- dikilirken, aniden, dile getirilmeyecek kadar anlamsız, demode bir fikir bizi çarpar: Ev gibisi yok. Bu kadar. Açıklamasız. Burada yalnızca ziyaretçiyim, ama evde yuvamdayım. Burada yalnız misafirim, ama evde hem ağırlayan hem ağırlanan olabilirim. Kısaca, yuvaya dönüş fikrine ısınmaya başlarız. Anatomi dersindeki ilk zorunlu otopside çabucak her şeyi yeterince gördük duygusuna kapılırız ya, artık eve dönme vaktidir!

Dönüp coşkuyla anlatırız öykümüzü. Doğrusu, kendi söz selimizle yıkanırken, dinleyicilerimizin pek dinlemediğini fark etmeyebiliriz; laflar bir kulaktan girer, öbüründen çıkar. Çünkü onların zaman çizelgesinde kendi sorunları oluşmuştur –bize de bulaşmak üzere. Nitekim, lafımızı bitiremeden, o gündelik sorunlar sorunlarımız oluverir. Yeniden yol alırız fazla kalabalık metro veya otobüste, gazetelerdeki yerel ve TV’deki küresel haberlerden bezerek, tartışarak...

Derken, bellek işlerse, örnek ve karşılaştırmalar gelir aklımıza. Taze, güçlenen bir duygu belirir. Yeterince kararlıysak ya da amirimizi yandaş kılabilirsek, zamanı gelince yeniden koyuluruz yola. Ve döneriz. Değişen kutuplardan eşit güçlerin etkisiyle, sarkaç gibi.

Ne de olsa, yerden 10 bin metre yüksekte mutluyuzdur –hem yeni cennete uçarken hem de yeniden icat ettiğimiz evimize dönerken. Nihayet keşfettiğimiz bu cennet 10 bin metrede tattığımız duygudan başka bir şey değildir. En uzun uçuş bile somut yeryüzüne inişle sonuçlandığı halde. Bu bakımdan, kıtalararası jetler yalnız yolcu ve bagaj değil, tonlarca kayıt dışı ve deklare edilmemiş umutlar, duygular da taşır. Bu açıdan bakınca, ara sıra bir uçağın düşmesinde şaşılacak bir şey yoktur.